20 Mayıs, ABD-Japon ittifakının Japonya Temsilciler Meclisi’nden geçerek onaylanmasının 60. yıldönümü. İkili bir anlaşma olmakla birlikte, bu ittifakın Asya’nın bütünü üzerinde önemli bir etkisi oldu; diğer ülkeler tarafından da bölgedeki güvenlik yapısının temel taşlarından biri olarak görüldü. Aşağıda, antlaşmanın Asya-Pasifik bölgesinde barış ve istikrarın korunmasındaki rolü üzerine kısa bir inceleme yer alıyor. İnceleme, ABD-Japon ittifakının halen karşılaştığı gerilimlerin benzersiz olmayıp bölgedeki diğer ikili ittifaklar tarafından da yaşandığını göstermekte; bu gerilimlerden bazılarının giderilmesinde başarılı olunurken, bazılarında olunamadı.
Çoğu uzman, ABD’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturduğu ittifaklar dizisinin tarihin en ferasetli ve uzak görüşlü diplomatik girişimlerinden biri olduğuna inanır. Japonya’yla kurulan ittifak, iki düşman ülke arasında uzlaşmanın temellerini attı ve sanayi gücü, altyapısı ve morali yıkılmış olan, ama dünyanın ikinci büyük ekonomisi durumuna gelmek üzere ayağa kalkan bir ülkenin yeniden inşasına zemin oluşturdu. İttifak, ABD’nin SSCB’nin doğu kanadını kontrol altında tutmasına imkân sağlamanın yanı sıra, Çin ile Kuzey Kore’ye Doğu Asya’da hem kendi çıkarlarımızı hem de müttefiklerimizin çıkarlarını koruyacağımızı göstererek, Soğuk Savaş sırasında çok önemli bir rol oynadı.
Japonya’yla yapılan düzenlemeler, ABD’ye, müttefiki Kore Cumhuriyeti’ni Kuzey Kore’nin saldırısından koruma imkânını veren bir üs sağladı. Kore Savaşı bir ateşkesle –Kore Cumhuriyeti, ABD ve müttefiklerinin zaferiyle değil– sona ermiş olsa da, Japonya’daki tesisler kullanılmasa yarımada kaybedilebilirdi. Bir başka artı da, Amerikan korumasının Japonya’yı, muhtemelen nükleer silahları da kapsayan saldırı amaçlı bir askeri kapasite geliştirme zorunluluğundan kurtarması oldu. Bu, Japonya’nın komşularına, Japonya’nın yeniden bağımsızlıklarına yönelik bir tehdit haline gelmeyeceği konusunda güven verdi.
Sonuçta, Kuzeydoğu Asya’da, ciddi bir silahlanma yarışının olmadığı ve barışa yönelik ciddi tehditlerin sayısının son derece sınırlı kaldığı elli yıllık bir barış dönemi yaşandı. Bu, Kore Savaşı’nın uyarıcı etkisiyle birlikte, Japonya’nın kaynaklarını ekonomik kalkınmaya adamasını sağlayarak, daha önce tasavvur edilmesi imkânsız bir ekonomik büyüme ve yaşam standartlarında iyileşmeyle sonuçlandı. Kore Cumhuriyeti, Tayvan ve sonradan Çin, Japonya’nın başarısından sebeplenip dış yardım ve yatırım politikalarına katılarak, bu ülkenin deneyimini aynen tekrarladılar ve halklarına daha da hızlı bir ekonomik büyüme ve refah sağladılar. Amerikan ittifak sistemi ve bunun bölge genelinde sağladığı istikrar olmadan bunların hiçbiri mümkün olamazdı. Doğu Asya’daki Amerikan varlığı müttefiklere güven verdi ve bölgenin ötesine konuşlandırılan deniz ve hava kuvvetlerimiz, Malakka Boğazı ve Hint Okyanusu’ndan geçen kilit enerji yollarının korunmasında çok önemli bir rol oynadı.
Doğu Asya Çevresindeki Amerikan İttifakları
Sonuçların iyi olmasına ve her iki taraftaki ittifakları yöneten kuşakların başardıkları işlerden önemli ölçüde hoşnutluk duymasına rağmen egemen ülkelerde yabancı askeri üslerin varlığı pek de doğal bir olgu sayılmaz. Birçok Amerikalı başka halkları savunmayı üstlenirken fedakârca güdülerle hareket ettiğimizi ve eylemlerimizin iyi niyetli olduğunu düşünür. Ama Amerikan varlığını, işgalin bir uzantısı (Japonya örneğinde) veya egemenliğin ihlali ya da bir dert olarak görenlerin çoğunlukta olduğu ev sahibi ülke halklarının bu görüşü paylaşma zorunluluğu yoktur. Üslerimizin yönetimini düzenleyen karmaşık yasal düzen ve Amerikan personelinin karıştığı ciddi olaylar (tecavüz, vurkaç vb hadiseler) bu duyguları pekiştirmektedir. Öte yandan, üs anlaşmaları yerel nüfusa önemli ekonomik faydalar sağladığından, üslerin varlığına olumlu bakanlar da vardır. Hatoyama Hükümeti’nin politikaları bu çelişkili görüşleri yansıtmaktadır.
Hükümetler bu meselelerin üzerine farklı şekillerde gittiler. Japonya’da sorunları halletme mekanizmaları geliştirdik ve birlikte çalışmaya yönelik epeyce bir tecrübe kazandık. Bunun sonucunda, Japon halkı yabancı bir askeri varlığı çok iyi tolere etti. Bu, tarihte bir ilk olabilir. İki ülkenin de liderleri, ittifakın Doğu Asya’da istikrarı sürdürmede oynadığı önemli rolün farkındadırlar ve korunması için uğraş vermektedirler.
Onyıllarca büyük hava ve donanma tesisleri bulundurduğumuz Filipinler’de iç siyasi baskılar, bir üssün yanardağ patlamasıyla tahrip olarak kullanılmaz hale gelmesi ve Washington’da yapılan yeni bir stratejik değerlendirme sonucunda ABD kuvvetleri geri çekildi, ancak savunma antlaşması devam etti. Son yıllarda, az sayıda ABD askeri danışmanı, ülkenin güneyindeki Mindanao adalarında ve Sulu Takımadaları’nda Müslüman isyancılara karşı mücadelede Filipin silahlı kuvvetlerine destek sağladı.
Bundan birkaç yıl sonra, Yeni Zelanda hükümeti, ANZUS antlaşmasının açıkça öngördüğü üzere, ABD Donanması’na bağlı gemilerin liman ziyaretlerine, Yeni Zelanda Başbakanlığı tarafından söz konusu gemilerin nükleer silah taşımadığına ilişkin ön tespit yapılmadan izin vermeyi reddetti. Bu, uzun zamandır uyguladığımız, gemilerimizde nükleer silah bulunduğunu ne doğrulama ne inkâr etme politikamıza aykırıydı ve Japonya’yla yaptığımız düzenlemeleri riske attı. Sonuçta, Yeni Zelanda’yla savunma ilişkimiz askıya alındı ve bu müttefikle ilişkilerde birkaç yıl süren bir gerginlik yaşandı. ABD Donanması “ne doğrulama ne inkâr” politikasını gözden geçirince, savunma ilişkimiz yavaş yavaş düzeldi. Ne var ki, Dışişleri Bakanı George Shultz’un 1986’da, ilişkiler koptuğu sırada belirttiği gibi, “Hâlâ dostuz, ama artık müttefik değiliz.”
Tayvan’la aramızda bir güvenlik antlaşması mevcut değil ve adada kuvvet bulundurmuyoruz. Bu ülkeye Tayvan İlişkileri Yasası’nın hükümlerine uygun olarak silah satıyoruz ve ABD’nin Tayvan’a yönelik politikası, Tayvan halkını ve diğer bölge ülkelerini, ABD’nin Tayvan’ın güvenliğini ciddiye aldığına ve Tayvan Boğazı’nın iki yakasındaki siyasi sorunlara sadece zora dayanmayan, barışçı bir çözümün tatmin edici olduğuna ikna etmiş durumda.
Kore Cumhuriyeti’yle aramızdaki karşılıklı savunma antlaşması çerçevesinde, Kuzey Kore tarafından saldırıya uğraması halinde Kore Cumhuriyeti’nin savunmasına destek olmak üzere, yarımadada oldukça büyük kara ve hava kuvvetleri konuşlandırıyoruz. ABD’nin Güney Kore’yi savunma taahhüdünden kesinlikle taviz vermeyeceğini Kuzey’e açıkça belirttik ve barış bu sayede korunabildi. ABD’nin duruşu Kuzey Kore’yi bir cephe taarruzundan fiilen caydırırken, bu ülkeyi, 1968’de ABD gemisi Pueblo’nun ele geçirilmesi, 1976’daki ağaç kesme olayı ve yakınlarda Kore Cumhuriyeti’ne ait bir savaş gemisinin alenen batırılması gibi çeşitli provokasyonlar düzenlemekten alıkoymadı. Kuzey Kore’nin yarattığı en büyük tehlike, bu ülkenin, Doğu Asya genelinde ABD çıkarlarını tehdit edecek, Japonya’nın varlığı için potansiyel bir tehdit oluşturabilecek ve nükleer silahların çok büyük çapta yayılması problemini yaratacak olan konuşlandırılabilir nükleer silahlar edinme kararlılığıdır. Japonya ve Kore’yle antlaşmalara dayalı ilişkilerimiz ve onyıllardır birlikte çalışma deneyimimiz bu konuda işbirliği yapmamızı büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır.
Üslerle ilgili meseleler (en büyük üslerimizden biri Seul’un merkezindedir) ve Amerikan personelinin ara sıra yol açtığı olaylar, halk arasında zaman zaman gizli milliyetçiliği açığa çıkardı ve geçmişte, büyük ölçekli gösterilere, ev sahibi hükümetle ilişkilerimizin gerginleşmesine ve tesislerimizin yerlerini değiştirme baskısına neden oldu. Konuşlandırmalarımızda gerekli düzenlemeleri, Kore Cumhuriyeti’ne desteğimizi ya da caydırıcılığımızın etkisini önemli ölçüde azaltmaksızın yapabiliyor olmamızı, pek çoğu meslek yaşamlarının tamamını Kore Cumhuriyeti’nin savunmasını yönetmeye adamış olan Koreli ve Amerikalı görevlilerin sağduyusuna ve ileri görüşlülüğüne borçluyuz.
Avustralya, ülke içinde Amerikan politikasına karşı gelişen dönemsel muhalefete rağmen, ABD’nin son elli yıldır giriştiği çok sayıda askeri operasyonda değerli bir müttefik oldu.
Avustralya ve Güneydoğu Asya, Amerika’nın ittifak yapısından doğrudan yararlandılar. Avustralya ANZUS üyesi olduğu halde, hiçbir zaman büyük ölçekli Amerikan konuşlandırmaları için bir platform durumuna gelmedi. Kuzeydoğu Asya’yla arasındaki çok önemli ve kârlı ekonomik ilişkiler nedeniyle, Avustralya’nın bölgenin istikrarında ve ekonomik refahında büyük çıkarı vardır. Ayrıca, uluslararası ticaretinin ağırlıklı kısmını yürüttüğü batısındaki ve kuzeyindeki deniz yollarına olan Amerikan ilgisinden yararlanmaktadır.
Gelecekte Neler Olabilir?
Nükleer gemilerin bağlanma limanı meselesi nedeniyle ya da Japonya’daki ABD konuşlanmasının diğer yönlerine karşı dönem dönem yükselen muhalefete rağmen, Japon halkının güvenlik ilişkisine desteği son derece yüksek bir düzeyde kaldı. Bunun sonucunda, ABD olarak tesislerimizin kullanımında ve buralara kuvvet konuşlandırmakta nispeten bir serbestlikten yararlandık. Japon liderleri kuşaklar boyu, güvenlik gereksinimlerinde ABD ile işbirliği yaptılar. Bu işbirliği, birinci Körfez Savaşı’na destek amacıyla 13 milyar dolarlık bir katkıyı, Saddam Hüseyin’e karşı yürüttüğümüz operasyonlara destek için kara birliklerinin yollanmasını ve Afganistan dahil stratejik çıkarımız olan pek çok yere yapılan cömert dış yardımları kapsamaktadır. Japonya son 25 yılda, ülkedeki ABD kuvvetlerinin desteklenmesine de yılda 4-5 milyara dolara varan önemli katkılarda bulundu. Bundan 60 yıl önce, 2010 yılında Japonya’da önemli Amerikan askeri tesisleri bulunacağı kimin aklından geçerdi?
Futenma Deniz Piyade Hava Üssü için planlanan yer değişikliği, hem Japonya hem ABD için büyük siyasi sorunlar yarattı. Japonya’daki ABD birliklerinin ağırlıklı bölümü Okinawa’da bulunmaktadır ve ada yabancı üslerin olumsuz etkisinden aslan payını almıştır. Güçlü yerel baskılar karşısında, Tokyo ve Washington 2006’da gürültülü Futenma tesisini Okinawa’nın merkezindeki yoğun nüfuslu bir bölgeden kuzeydeki nüfus yoğunluğu düşük bir bölgeye taşıma konusunda anlaştılar. Ama Eylül 2009’da göreve başlayan Japon Hükümeti, seçimlerden önce tesisin Okinawa’dan tamamen kaldırılacağı taahhüdünde bulunmuştu. ABD tarafı anlaşmanın mevcut haliyle uygulanmasında ısrarcı davrandı ve ilişkilerde altı aydan uzun süren ciddi bir gerginlik yaşandı. Ama içte yoğun tartışmaların ardından, Japonya Başbakanı asıl planının uygulanmasını onayladı.
2003’te Irak’a saldırma kararı ve savaşın yönetimindeki aksaklıklar, Amerikan liderliğinin ve alınan kararların yerindeliğinin sorgulanmasına neden oldu. Buna, Afganistan sürecindeki belirsizlikler de eklendi. Bunlardan hiçbiri, Japonya’nın ittifaka desteğinde önemli bir zayıflamaya neden olmadı, ama Japon halkının giderek daha çok içe dönmesiyle birleşen bu tırmanan kuşkular, Amerikan stratejik değerlendirmelerine ve çözümlerine daha büyük bir şüpheyle bakılacak bir dönemin başlamasında etkili oldu. ABD askeri personelinin karışacağı bir başka ciddi olay ilişkiyi daha da gerginleştirecektir. Bu, çok geniş bir yelpazeye yayılan konularda işbirliği yapamayacağımız anlamına gelmemektedir, ama böyle bir işbirliği ABD Hükümeti’nin daha fazla dikkat etmesini ve iki tarafın da diğerinin bakış açısını daha dikkatli bir şekilde dinlemeye istekli olmasını gerektirecektir. Bu, Japon tarafında, siyasi liderler arasında daha derin bir uzmanlaşmanın, halk arasında da değişen ortama ilişkin daha büyük bir farkındalığın gelişmesini gerektirecektir. Çin’in artan ekonomik, askeri ve siyasi önemi, iki ülkenin Asya’da başarılı bir sonuç elde etmek için birlikte çalışmasını gerektirmektedir.
GIF Dipnot: Yukio Hotoyama Okinawa’daki ABD üssününyerinin değiştirilmesi konusu dahil seçim sözlerinin yerine getiremediği gerekçesiyle 2 Haziran’da istifa etmiştir. Yerine, 4 Haziran’da Naoto Kan gelmiştir.
 |
Bu içeriğin telif hakkı Brookings Institutionʼa aittir. Brookings Institution, Global İlişkiler Forumuʼna (GIF) bu içeriği tercüme etme ve GIF internet sitesinde yayınlama hakkını vermiştir. Brookings Institution ve GIF bağlı kurumlar değildir. Brookings Institution GIF sitesinde yayınlanan içerikten sorumlu değildir, ifade edilen fikirler ile ilgili bir pozisyon aldığı sonucu çıkarılamaz. Aynı şekilde, GIF Brookings Institutionʼın sitesindeki içerikten sorumlu değildir, Brookings sitesinde ifade edilen fikirler ile ilgili bir pozisyon aldığı sonucu çıkarılamaz. |